Uyandığı oda, uykuya daldığı yerden tamamen farklıydı. Burnunun
üzerinde duran sinek, onu ısrarlı bir şekilde uyandırmıştı. Doğruldu.
Karşısındaki duvarda tanımadığı insanların posterleri asılıydı. Kulağına gelen
gıcırdama sesi beynini patlatacak gibiydi. Sesin kaynağına baktı. Tavana monte
edilmiş eski bir pervane. Odadan çıktı. Uzun bir koridorun sonundaki odada
değildi. En baştaki odadaydı. Kapıya yöneldi. Fakat kale kapısına benzeyen kapı
kilitliydi. Açma çalışmaları olumsuz sonuçlandı. Artık başka bir çıkış yolu
bulmalıydı. İçinde filizlenen korkuya engel olamıyordu. Koşmaya başladı.
Odalara giriyordu sırayla. Tüm odalar birbirine benziyordu ve evden kurtulma
şansı yok gibiydi. Koridorun sonundaki oda kalmamıştı sadece. Onun yanındakine de
girmemişti. Odaya girdiğinde benzer odaların aksine daha lüks bir odayla
karşılaştı. Ama daha fazla karanlık ve bir o kadarda korkutucu. Sağına soluna
bakmaya başladı. Dolabın üstünde kocaman bir gramofon ve duvarlarda onlarca
plak vardı. Plakların birini gramofona yerleştirdi. Cama doğru ilerlerdi. Geriye kalan son seçeneği yapacaktı. Ölüm
onu bulmadan o bulacaktı ölümü. Sevdiklerini düşündü son bir kez. Göz yaşlarına
engel olmadı. Hepsinin teker teker süzülmesini bekledi. Pencereden aşağıya baktı.
Baya da yüksekteymiş. Nefesini tuttu ve kendini aşağıya bıraktı.
Bundan sonrasını hangimiz
yazabiliriz ki. Hangimiz yere çarpmadan önceki iki saniyede neler düşündüğünü bilebiliriz? Yada hangimiz savaşta başından vurulan askerin kafasına giren
merminin soğuk yada sıcak olduğunu hissedebiliriz? İnsanoğlunun bir defa
yaşayabileceği eşsiz bir şey değilmi sizce de ölüm. Dejavusu olmayan sayılı
şeylerden. Atlayan adama ne mi oldu? Yere çarpana kadar neler oldu bilmiyorum
ama yere çarptıktan sonra öldü. Bizde gömdük.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder