Gizli
bir tapınak kadar esrarengiz. İsmi ölüm. Kimi için yeni bir başlangıç.
Kalanların gözünden en büyük acı.
Bir
gözü toprakta. Adı Zeliha. Artık ismiyle hitap eden hiç kimse kalmadı dünyada.
Onu çağırmak için ‘’ana’’ ‘’babaanne’’ kelimelerini kullanıyorlar. Ölüm ondan
korkuyor bir nevi. En sevdiklerini erken aldığı için öfkeli ölüme. İlk ölümle
karşılaşması beş yaşında baba evinde. Kötü hastalığa yakalanan annesini
götürmüştü ilk başta. Üvey anneyle büyüdü. Anne sevgisi görmediği için çok
bağlandı çocuklarına. Ölüm ikinci gelişinde kocasını götürdü. İsmimi. Doksan
dokuzun ilkbahar günlerinde. Bir daha toparlayamadı kendini. Sadece kocasını
değil onu da götürmüştü.
Doksan
dokuzun ne yazında nede diğer mevsimlerinde güneş girdi evine. Sular dahi
berraklığını yitirmişti. Sessizdi şehrin en işlek caddesindeki evi. Ölüm onu
almak istedi iki binli yıllarda. Hazırdı. Hayalini hatırladığı annesini ve
kocasını istiyordu. Ölüm, büyük bir tümör bıraktı beynine. Sağ yanı felç oldu
kısa bir süreliğine. Suratında birkaç kalıcı hasar.
Şuan
tam yetmiş bir yaşında. Adı Zeliha. En büyük torunu birkaç gün önce evlendi. En
küçük torununun düğün muhabbeti yapılırken gözüm ona ilişti. Hafif
ağlamaklıydı. Durumu anlamamak elde değil. Bırakın onun düğününü görmeyi, okula
başlayacağı günü dahi göremeyecek. Doğarken nede sevinmişti. Ölümün nefesi
ensesinde. O hazır. Tıpkı diğerleri gibi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder