Annesinin
öleceği aklına gelince gözleri dolan bir çocuktum. Erkek olmama rağmen fazla
ağlardım. Annem her zaman ''Göz yaşların gözlerinin ucunda duruyor'' derdi.
Haklıydı da, canım yandığında, canım yanmadığında, canım yanmak üzereyken
ağlardım.
Büyüdüm.
Hala annemin öleceği aklıma geldikçe ağlıyorum. Yada ölüm suratına ferman gibi yazılmış
babaannemi görünce. Artık canım yandığında ağlamıyorum. Duygusuzluk mu? Hayır,
daha derin duygular. Ağlayamayacak kadar çok derin duygular.
Görmemek
için kör olmaya gerek yoktur çoğu zaman. Gözleri kapatmakta bir nevi karanlığı
getirir. Karanlığa sahip olmak aydınlığa sahip olmaktan daha iyidir. Gecelerin
gündüzlerden daha iyi olduğu gibi. Aydınlıkta olanlar karanlığı asla bilemez.
Veya arzulamaz. Peki ya karanlıktakiler? Arzuladıkları aydınlıkta aradıklarını
asla alamazlar. Fazla a'lı bir cümle. Aradaki ı'larda onların içindeki azınlık.
I'ların baş kaldırdığı bir günde artık ''aydınlık'' o kadar da beyaz olmayacak.
Kalıplara karşı olan bir insandan bir sürü kalıp cümle. Daha net anlıyorum ki
kalıplar kalıplaştırılmadığı zaman fazla korkutucu değiller.
Yarın 2
Haziran 2015 Salı. Kalemin artık eskisi gibi yazmaması gibi. Gülmeyi unutmak gibi. Kardeş gibi. Tüm
insanlığın yok olması gibi. Barışın gelmesi gibi. Daha fazla ve daha derin.
Okyanuslar gibi. Gökyüzü gibi. Parçalanmış bir gramofon gibi. İki tuşu basmayan
daktilo gibi. Evet, yarın 2 Haziran 2015 Salı ve burnuma güzel yemek kokusu
geliyor. Aklını kaçırmak gibi. Daha fazla gülmek gibi. Kardeş gibi.
Merhaba Esra'nın yeni tümörü biz dostuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder