''Yazmak''
kelimesinin fiil olmaktan çıktığı gün. Yirmi dört ocak. Yorgunum, bitiğim,
mahcubum ve binlerce sıfat. Hiçbiri gitmiş olmanı değiştirmiyor. Verdiğim sözü
tutamamanın mahcubiyeti, seni sevmenin gururu, seni tanımanın erdemi ve hiçbiri
gitmiş olmanı değiştirmiyor.
''Yaşamak''
kelimesinin benlik olmaktan çıktığı gün. Yirmi dört ocak. Senin için göreceğim
ve senin için okuyacağım ve senin için koşacağım ve senin için bağıracağım. Hiç
olmadığı kadar yüksek. Senin için küfredeceğim, güzel olan her şeye. Senin için
uzatacağım saçlarımı. Senin için, seni yazacağım. En afili kelimelerle. Ve
hiçbiri gitmiş olmanı değiştirmeyecek.
Ve
''Esra'' kelimesinin her şey olduğu gün. Yirmi dört ocak. Vedasız ayrılık, hiç
olur mu? En son bana bakıp, görüşürüz demiştin. Görüşemeyeceğiz, biliyorum. Hiç
tanışmamış gibi. Hiç ismimizi bilmemiş gibi. Hiç aynı acıda kavrulmamışız gibi.
Hiç küsmemişiz gibi. Hiç sarılmamışız gibi. Ve Esra, ve biz olduğumuz sürece, sen hep
olacaksın.
O,
Esra. Çok şey.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder